Bu nedenle bugün Türkiye, en iyisi bile acı olan iki seçenek ile karşı karşıya: Ya Amerikan projesine katılmak ya da Rusya’yı memnun etmek için tarafsız kalmak.
Uluslararası ilişkilerde, ittifakların oluşumunu anlamak amacıyla ortaya çıkan bir kavram olan “tehdit algısı” vardır. Bu kavrama göre; küresel bir güç, belirli bir güç tarafından tehdit edildiğini hissettiğinde, bu belirli güçten çok daha az tehdit oluşturan diğer güçlerle yakınlaşma arayışında olur. Bu kavram, başka bir devletten gelen bir tehdidin değerlendirildiği dört belirleyiciyi tanımlar: Genel güç (büyüklük, nüfus ve ekonomik güç), coğrafi yakınlık, saldırı gücü ve saldırganlık niyeti. Bu nedenle, yükselen bir devlet için bu belirleyicilerin değerlendirmesi ne kadar olumluysa, bu devlete karşı ittifak gerekliliği o kadar büyük bir tehdit olarak görülüyor.
Bugün uluslararası arenada yaşanan bir dizi yakınlaşmayı, belki de en öne çıkanı olan Çin ve Rusya arasındaki yakınlaşmayı, artan Amerikan tehdidi ışığında bu anlayıştan yola çıkarak açıklamak mümkündür. Dolayısıyla bir yandan Rus ulusal güvenliğine, diğer yandan Amerikan nüfuzuna tehdit oluşturan Ukrayna krizi nedeniyle, Doğu Avrupa’da bugün yaşanan gerilimin, bazı taraflar arasında yaşanacak yakınlaşmalar için önemli bir neden olacağı söylenebilir. Nasıl Rusya genel olarak Batı, özelde ise ABD hegemonyasına karşı koyma başlığı altında Çin ile ilişkilerini güçlendirdiyse, ABD’nin de bu konuda -Çin ve Rusya ile stratejik çatışmada- rol oynayabilecek ülkelerle ilişkilerini harekete geçirmeye dayalı bir yaklaşım benimsemesi doğal olacaktır.
Türkiye’nin, ABD açısından önemi burada ortaya çıkıyor. Doğu ile Batı arasında gidip gelen Türkiye’yi hem Washington hem de Moskova ile bağlayan derin çıkarlar var. Bu nedenle, Ukrayna’da ve çevresinde herhangi bir askeri tırmanış, Türkiye’nin Rusya ile ilişkisini tehlikeye atabilir veya NATO operasyonlarındaki rolünü zayıflatabilir veya her ikisine birden yol açabilir. NATO’nun bir parçası olduğu ve aynı zamanda 2016’dan beri Rusya’nın kendine çekmeye çalıştığı bir ülke olduğu için Türkiye’nin, Ukrayna-Rusya krizinin tırmanması halinde alacağı kararlar; Moskova, Washington ve Brüksel’de dikkatle izlenecektir.
Bu kriz sırasında ABD, bazı alanlardaki politikalarını ve bazı ülkelerle olan ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğini fark etti. Bu ülkelerden biri de Türkiye. Avrupa’daki ABD güçlerinin eski komutanı General Frederick Hodges, “ABD, Ukrayna’da daha aktif bir rol oynamak istiyorsa YPG’yi desteklemeyi bırakmalı ve Türkiye ile bir Karadeniz stratejisi geliştirmeli ve Biden Türkiye’yi ziyaret etmeli” dedi. Hodges, Rusya ve Çin ile stratejik çatışmada kilit rol oynayan ülkelerle ilişkileri geliştirmesi için ABD’nin bazı dosyalarda taviz vermeye başlaması gerektiğini düşünüyor.
Türkiye, Akdeniz’i Karadeniz’e bağlayan İstanbul ve Çanakkale boğazlarını 1936 Montrö Sözleşmesi ile kontrol ediyor. Bu anlaşma, Türkiye’ye savaş zamanında Karadeniz’e kıyısı olmayan tüm yabancı savaş gemilerine boğazlarını kapatma hakkı veriyor. Bu nedenle, Karadeniz’de Rusya ile güç dengesini koruması için ABD’nin, Türkiye’yi Batı donanmalarına boğazı açmaya ikna etmesi gerekiyor. Ayrıca Türkiye, Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya geçişi için kilit bir geçiş noktasıdır ve dolayısıyla Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltmayı amaçlayan ABD stratejisinin de bir parçasıdır.
Burada temel bir meseleye dikkat etmemiz gerekiyor, o da Rusya’nın bugünkü olayları sadece Ukrayna ile ilgili olarak değil, Amerika Birleşik Devletleri ile olan küresel çatışmanın bir parçası olarak görmesidir. Rusya’nın ABD büyükelçisi Anatoly Antonov’a göre, “Amerika’nın, Rusya ile güvenlik görüşmelerini Ukrayna odaklı olarak gösterme çabaları yanlış. Bahsettiğimiz şey bu değil. Avrupa güvenliğinden bahsetmiyoruz bile. Biz, dünya düzeninden ve bu düzenin esas alması gereken biçiminden bahsediyoruz.” Buradan yola çıkarak, Ukrayna’daki herhangi bir savaşın yansımalarının Kiev’de bitmeyeceği ve Rusya’nın, dünya çapında çıkarları güvende olan bir Amerika ile (sadece) Doğu Avrupa’da güreşmeyi kabul etmeyeceği, dolayısıyla Moskova’nın çatışmayı batı için en önemli sahalara taşımaya çalışacağı söylenebilir. İşte bu, Ankara’nın çok iyi bildiği bir şey. Türkiye; Karadeniz’e yabancı güçlerin girmesine izin verilmesinin, Türkiye katılmasa bile, Moskova tarafından kendisine yönelik savaş ilanı olarak değerlendirileceğini biliyor.
Burada, birden fazla dosyada Türkiye’yi memnun etme girişimlerinin mantıklı olduğu söylenebilir. Washington’un; Avrupa’ya Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden ‘İsrail’ doğal gazı sağlamak için tasarlanmış bir denizaltı boru hattı projesi olan “East-Med” projesini desteklemeyi bırakacağına dair gayri resmi ilanı, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt askeri güçlerini hedef almasıyla ilgili sessizliği ve Türk ekonomisi üzerindeki baskıyı hafifletmesi, işte bütün bunlar, Türkiye’yi bölgedeki yeni Amerikan projelerine geri döndürmeyi amaçlıyor.
Ankara’nın, Ukrayna krizinde Rusya ile herhangi bir askeri çatışmanın dışında kalmak isteyeceğine şüphe yok. Ankara’nın tutumu, Ukrayna’ya artan savunma satışlarına rağmen, tarafsız kalmaya çalışmak olacaktır. Her ihtimalde Ankara, Rus işgalini kınamak için NATO’daki ortaklarına katılacaktır ancak, yaptırım uygulama konusunda onlarla beraber hareket etmeyecek. 2014’te Türkiye, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını eleştirip ancak ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına uymayı reddettiğinde olan buydu. Bunun nedeni sadece ‘tarafsız kalmaması durumunda’ Türkiye’nin uluslararası sahada bu durumun etkilerine katlanacak güce sahip olmaması değil aynı zamanda bu etkilerin Türkiye içindeki sonuçları olacaktır. Boğucu ekonomik krizden, popülaritesindeki önemli düşüşten ve pusudaki muhalefetten dolayı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 2003’te Türkiye’de iktidara gelmesinden bu yana en zor dönemini yaşıyor. Bu nedenle bugün Türkiye, en iyisi bile acı olan iki seçenek ile karşı karşıya: Ya Amerikan projesine katılmak ya da Rusya’yı memnun etmek için tarafsız kalmak.
*Hasan Sweidan: Uluslararası İlişkiler uzmanı ve Türkiye üzerine yoğunlaşan Lübnanlı araştırmacı yazar. Birçok platformda yayınlanan yazıları bulunmakta.
twitter: Hasan Sweidan