Neve Gordon
CounterPunch
15 Mayıs 2023
Çeviren: Erman Çete – @ermancete
Nakba’nın 75. yıldönümünde, 1948 olaylarının sadece Filistin halkının tarihini değil, aynı zamanda bugünkü sömürge gerçekliğini de nasıl şekillendirdiğini düşünmek yerinde olacaktır.
Filistinliler için Nakba, ilk kez sosyoloji profesörü Avery Gordon tarafından ortaya atılan bir ifadeyle ‘hayaletimsi bir mesele.’ Günümüze durmaksızın musallat olan psişik bir güç haline gelmiştir.
Gordon’ın açıkladığı gibi musallat olma, baskıcı iktidar biçimlerinin gündelik hayatta kendini göstermeye devam etme yollarından biridir.
Nakba –750.000 Filistinlinin Filistin’deki atalarından kalma evlerinden sürülmesi ve 500 köy ve kasabanın yok edilmesi–sadece 75 yıl önce meydana gelmiş bir olay değildir.
Birçok Filistinlinin ısrarla vurguladığı gibi, bu aynı zamanda devlet onaylı şiddetin kalıcı biçimleriyle karakterize edilen devam eden bir süreçtir. Bu, Siyonist güçlerin uygulamaya devam ettiği bir şeydir. Gerçekten de, ne zaman bir Filistinli İsrail askerleri tarafından infaz edilse ya da yapımı yıllar süren bir ev yıkılsa, bu özel şiddet eylemi sadece şok etmekle kalmıyor, aynı zamanda Nakba’nın anısını da çağırıyor..
Nakba’nın kalıcılığı, Şubat ayında Yahudi saldırganların Filistin’in Huwara kasabasında bir katliam gerçekleştirmesi ve İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in bu suçu kınamak yerine, Filistin köylerinin sivil vatandaşlar yerine devlet güçleri tarafından ortadan kaldırılması gerektiğinden şikayet etmesiyle iyice belirginleşti.
Ama İsrail devletinin Filistinliler arasında yeni şiddet anıları yaratma ve böylece Nakba’nın sürekli bir varlık olarak kalmasını sağlama stratejisi, Nakba’nın hiç yaşanmadığını inkar eden resmi politikasıyla çelişiyor gibi görünüyor.
İsrailli yetkililer ve İsrail yanlısı aktivistler bu terimi defalarca reddetmiş, ‘Arap yalanı’ ve ‘terörizm için gerekçe’ olarak nitelendirmişlerdir. İsrailli yetkililer ayrıca Nakba’ya kamusal alanda yapılan atıfları da ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
İsrail Eğitim Bakanlığı 2009 yılında Filistinli çocuklara yönelik ders kitaplarında bu kelimenin kullanılmasını yasaklamıştır.
2011 yılında Knesset, kurumların Nakba’yı anma etkinlikleri düzenlemesini yasaklayan bir yasayı kabul etti. Bu yasa aslında Bütçe Kuruluş Yasası’nda(*) yapılan bir değişikliktir ve örneğin Nasıra’daki bir devlet lisesinde Nakba’yı anmak için yapılacak herhangi bir töreni ırkçılığa, şiddete ve terörizme teşvik ve İsrail’in Yahudi ve demokratik bir devlet olarak reddedilmesi ile bir tutmaktadır.
Başka bir deyişle, İsrail devleti Filistinlilerin Nakba’yı bilinçli bir şekilde canlı hafızada tutma çabasını son derece tehlikeli buluyor ve sonuç olarak bu tür kamusal törenleri gerçekleştiren herkesi cezalandırmaya kararlı.
Fakat İsrail 1948 olayları hakkında toplumsal hafıza kaybını empoze etmekle ilgilenmiyor, daha ziyade Filistinlilerin hafızasını şekillendirmeyi ve kontrol etmeyi amaçlıyor.
Strateji açık: İsrail’in neler yapabileceğini unutmamaları için Filistinlilere Nakba’nın musallat olmasını günlük şiddet eylemleriyle sağlamak. Bununla birlikte, devlet aynı zamanda, anma biçimlerini insanları sömürge yönetimine karşı kışkırtmak için kullandıklarından, Filistinlilerin bu tarihi kamusal alanda nasıl hatırlayacaklarını belirlemelerini engellemek için her türlü çabayı gösteriyor.
Hafıza ve anma arasında bocalayan, ilkinin sürekli yeniden üretildiği, ikincisinin ise yasaklandığı bu paradoksal politika, yerli halkın yerinden edilmesini ve yerleşimciler tarafından değiştirilmesini meşrulaştırmak için tarihini ve coğrafyasını şiddetle silmeyi amaçlayan yerleşimci-sömürgeci mantığın temel bir bileşenidir.
Nakba’nın anılmaya değer tarihi bir olay olarak bastırılması, İsrail’in sömürgeci mülksüzleştirme tarihini tersine çevirme çabasının bir parçasıdır. İsrail’in korkusu Nakba törenlerinin Yahudi yerleşimcileri Filistinlilerin şiddetinin daimi kurbanları olarak sunan Siyonist anlatının altını oyması ve bunun yerine Siyonist güçlerin 1948’de uyguladığı ve hedeflerine ulaşmak için hala uygulamakta olduğu korkunç şiddet biçimlerini ortaya çıkarmasıdır.
Başka bir deyişle İsrail, Siyonist ahlaki çerçeveyi ilerletmek için tarihin anlatımını da kontrol etmeyi amaçlamaktadır.
Yine de bu hedef başarısız olmaya mahkumdur. İsrail, Filistinli vatandaşlarının 1948 olaylarını kamuya açık törenlerle anmasını yasaklayabilir, ama onlar ve dünyanın dört bir yanındaki diaspora kardeşleri için Nakba asla ölmedi; hatta geçmiş bile değil.
İsrail’in bir Filistin ulusu fikrini ortadan kaldırma hedefi –soykırım, etnik temizlik ya da enklavlar ve gettolar yaratma yoluyla– tam olarak gerçekleştirilmediği ya da alternatif olarak Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını elde etmeleriyle tamamen reddedilmediği sürece, Nakba hem hayalet bir varlık hem de İsrail’in sömürgeci yapısının somut, ayrılmaz bir parçası olarak hizmet etmeye devam edecektir. Nakba ancak yerleşimci sömürge projesi sona erdiğinde aşılabilir.
(*) Filistinlilerce ‘Nakba Yasası’ olarak da adlandırılan bu yasa ile birlikte Maliye Bakanlığına Filistinlilerin okullarına ödenekleri kesme yetkisi verildi. (ç.n.)