Marta Vidal
New Internationalist
25 Temmuz 2023
Çeviren: Erman Çete
Marta Vidal, Filistinli militanla daha iyi bir dünya için verilen mücadelede şiddetin rolü üzerine konuştu.
Leyla Halid bir uçak kaçırma eylemine öncülük eden bilinen ilk kadın. Elinde AK-47 ile gülümseyen genç bir kadın olarak çizilen portresi Filistin kurtuluş mücadelesinin sembolü haline geldi. 1944’te Hayfa’da doğan Halid, İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte tahminen 750.000 mültecinin mülksüzleştirilmesi ve yüzlerce köy ve kasabanın yıkılmasıyla sonuçlanan 1948 Nakba’sı ya da ‘felaketi’ sırasında mülteci oldu. Halid, Hayfa’yı hayatı boyunca sadece bir kez daha görebildi: 1969’da solcu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin bir üyesi olarak bir uçak kaçırdı ve pilota memleketinin üzerinden geçmesini söyledi.
Siyasete katılımınız nasıl başladı? Silahlı mücadeleye katılmaya ne zaman karar verdiniz?
1948’de [Filistin’den] sürüldükten sonra mülteci olarak Lübnan’ın güneyine, Sur’a yerleştik. Sefil bir hayattı. Her şeyden mahrum bırakılmıştık. İlk okulum bir çadırdı. Orada hiçbir şeyi sevmedim, Filistin’i özledim. Evimize geri dönmemiz gerektiğine ikna olmuştum. Gençtim ama kendime “Neden böyle yaşamak zorundayız?” diye sordum.
Kardeşlerim Arap Milliyetçi Hareketi (ANM) içindeyken siyasi konularla ilgilenmeye başladım. Hayalimiz Filistin’e geri dönmekti. Geri dönme hakkımızı savunmak zorundaydık, bu yüzden gösterilere gittik ve silahlanma hakkı için çağrıda bulunduk.
1967’de Naksa [Altı Gün Savaşı’nda Arap ordularının yenilgisi] bize silahlanma ve devrime katılma motivasyonu verdi. ANM, Filistin Halk Kurtuluş Cephesini (FHKC) kurmaya karar verdi ve ben de kurulur kurulmaz katıldım. Davayı kendi ellerimize almamız gerektiğini hissettim. Bizi topraklarımıza geri götürmesi için Arap rejimlerine güvenemezdik, kendimize güvenmeliydik.
Neden uçak kaçırdınız?
Amacımız başta kadınlar olmak üzere mahkûmlarımızı serbest bırakmak ve Filistin davası hakkında uluslararası farkındalık yaratmaktı. Dünyanın bizim sadece yardıma ihtiyacı olan ve çadırlarda yaşayan mülteciler olmadığımızı, davası olan bir halk olduğumuzu bilmesini istedik.
Uçak kaçıran ilk kadın olup olmadığım umurumda değildi, sadece davamız için bir şeyler yapmak istiyordum. Elbette uçak kaçırarak Filistin’i özgürleştiremeyeceğimizi biliyorduk ama bu uluslararası dikkat çekmenin bir yoluydu.
Cebimde bir el bombası ve bir tabanca vardı. Sonra [FHKC’den] yoldaşım Salim Essawi ile tanıştım. Kimseye zarar vermememiz konusunda net talimatlar almıştık. Pilota yeni kaptan olduğumu söyledim ve el bombasını gösterdim. Ona şöyle dedim: “Bizler FHKC’li Filistinlileriz. Biz mülteciyiz ve birliğimizin adı Che Guevara’dır.”
Filistin’e ulaşmaya başladığımızda pilottan bizi Hayfa’ya götürmesini istedim. Yoldaşım da oralıydı. Elimizden alınanı görmenin verdiği duyguyu, heyecanı şu an tarif edemem. Sonra uçağı Suriye’ye, Şam’a yönlendirdik.
Yolculardan özür diledim, korktukları için çok üzgün olduğumu söyledim. Onlara güvende olduklarını söyledim. Biz kimseye zarar vermedik. Yolcuların hepsi serbest bırakıldı ve evlerine geri döndüler – ama biz evlerimize geri dönmedik, hâlâ mülteciyiz.
İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği FHKC’yi terör örgütü olarak görüyor. Sizin için terörizm nedir?
Terörizm işgaldir. Topraklarımızı ve evlerimizi çalmak ve bizi mülteci yapmaktır. Siyonist çeteler katliamlar yaptı, yerleşim yerleri inşa etmek için 465’ten fazla köyü ortadan kaldırdılar.
Her gün Filistin’de insanların öldürüldüğünü görüyorsunuz. İsrail ordusu öldürmek için ateş ediyor. Gazeteci Shireen Abu Aqleh’yi düşünelim, sadece sahadaki gerçekler hakkında konuştuğu için öldürüldü. Gördüğümüz şey günlük şiddet, ama aynı zamanda işgal altındaki topraklarda yeni bir intifada görüyoruz.
Daha iyi bir dünya için verilen mücadelede şiddetin bir rolü var mı?
Başka bir yolumuz yok, seçme lüksümüz yok. Tüm bu adaletsizlikle sadece gösterilerle ve barışçıl yollarla yüzleşemeyiz. Özgürlük fedakârlık gerektirir. Kayıplar için üzgünüz. Ancak Filistinliler için yaşam ile ölüm arasındaki çizgi çok dardır.
İşgal altındaki tüm halklar özgürlükleri için, sömürgeci baskıya karşı ayaklanır. Uluslararası hukuk, işgal altındaki insanların silahlı mücadele yoluyla da olsa kendilerini savunma hakkına sahip olduğunu söyler. Bu, işgalin şiddetine karşı savaşmanın yasal bir yoludur. Dünyanın Ukraynalılara nasıl davrandığını gördük ama bizi unuttular. Nakba devam ediyor.
Anne olmak mücadele şeklinizi ve mücadele algınızı değiştirdi mi? Ağırlıklı olarak erkeklerin olduğu bir harekette bir kadın olarak deneyiminiz ne oldu?
Başlangıçta FHKC’nin askeri fraksiyonu ile birlikteydim. Ama aynı zamanda bir kadın olarak çalışmak ve kadınların hakları hakkında konuşmak zorundaydım. Devrim herkes içindir, anne olsak bile. Devrimci olmak sadece savaşmak anlamına gelmiyor. Benim sevmeye ve sevilmeye, anne ve büyükanne olmaya hakkım var.
Özgür bir Filistin’i nasıl hayal ediyorsunuz?
Kurtuluşun anahtarı toprak ve mültecilerin geri dönüşüdür. Herkesin aynı hak ve görevlere sahip olduğu bir demokrasi kurmak istiyoruz. Bunu orada yaşayan insanlarla, İsraillilerle birlikte yapmak istiyoruz. Bu insani ve demokratik bir çözümdür ve kurulabilir.
Yahudi bir arkadaşım vardı, komşumdu, adı Tamara’ydı. Birlikte oynardık. [Komşularımızın] Yahudi olduğunu biliyorduk ama onlar da Filistinliydi. [Kaçtığımızda] anneme Tamara’nın bizimle gelip gelmeyeceğini sordum ve annem hayır dedi. Tamara’nın şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Ama beni hatırlıyor olmalı, ben onun arkadaşıydım.
Hayfa’ya geri dönebilseydiniz yapacağınız ilk şey ne olurdu?
Evimiz hâlâ orada mı diye bakmaya koşardım. İnsanların şarkı söylediğini, dans ettiğini hayal ediyorum. Ve bir portakal ağacının altında uyurdum. Portakaldan nefret ederdim çünkü Lübnan’daki akrabalarımızın ağaçlarından portakal toplamak istediğimde annem beni azarlar ve “Onlar bizim portakallarımız değil, bizim portakallarımız Filistin’de,” derdi.