Firas Shoufi
The Cradle
15 Ağustos 2023
Çeviri: Erman Çete – @ermancete
Lübnan’ın güneyindeki önemli bir Filistinli mülteci yerleşimi olan Ayn el-Hilve kampında Temmuz ayı sonlarında patlak veren ölümcül çatışmalar, uzun süredir ihmal edilen Filistinlilerin silahları ve Lübnan’daki Filistinlilerin hakları konularını yeniden gündeme taşıdı.
Lübnan’daki 13 Filistinli mülteci kampının en büyüğü olan Ayn el-Hilve, yıllar süren görece sessizliğe rağmen son yirmi yıldır bu tür çatışmalara yabancı değil.
Lübnanlı yetkililer son yıllarda kampın etrafına, işgal altındaki Batı Şeria’daki İsrail apartheid duvarına benzetilen, görünüşte güvenliği güçlendirmek ve cihatçı unsurların Ayn el-Hilve’ye sızmasını engellemek için inşa edilmiş olan muazzam bir beton bariyer dikti.
Lübnan’da El Fetih cihatçılara karşı
29 Temmuz sabahı bir El Fetih militanı, kardeşinin ölümüne misilleme olarak Suriye’nin İdlib kentinden yeni dönen bir grup cihatçıya ateş açtı. Militan Mahmud Halil’i öldürmeye niyetlenen saldırgan, bunun yerine Halil’in yoldaşını ölümcül bir şekilde vurdu.
Bunu takip eden misilleme ateşinde El Fetih Tuğgenerali Ebu Eşref El Armuşi ve dört arkadaşı pusuya düşürülerek öldürüldü. Kamp hızla bir savaş alanına dönüştü ve El Fetih ile Filistin Ulusal Güvenliği –Lübnan güvenlik güçleriyle yakın işbirliği içinde olan FKÖ’ye bağlı bir askeri grup– IŞİD, Fetih el-İslam, Cund el-Şam ve Müslüman Gençlik gibi cihatçı gruplara karşı silahlı çatışmalara girdi.
Çatışmalar kampı kasıp kavururken makineli tüfekler patladı ve havan topları Filistinlilere ait mülklerde ciddi hasara yol açtı. Çatışmanın etkisi, mermilerin iz bıraktığı yakındaki Sidon sokaklarına bile ulaştı.
Çatışmalarda çoğu El Fetih’ten olmak üzere 13 kişi hayatını kaybederken, ateşkes ilan edilmeden önce 50’den fazla silahlı savaşçı ve sivil de yaralandı. Çatışmanın ardından El Fetih askeri açıdan zayıflamış, dağılmış ve önemli kayıplar vermiş olarak ortaya çıktı. Cihatçılar uyumlu bir şekilde ve önemli insan kayıpları vermeden savaşırken, hızlı bir şekilde yenilenmesi zor olan silah stoklarının bir kısmını tükettiler ve ulusal spot ışıklarının altına itildiler ve artan güvenlik baskısı altına girdiler.
Lübnan ordusu da çatışmalarda aksaklıklar yaşadı; tahkim edilmiş bir mevzi düştü ve Lübnanlı askerler yaralandı; bunun üzerine kamp çevresine özel kuvvetler konuşlandırılarak gerilimin daha da tırmanması önlendi.
Filistinliler yasal belirsizlik içinde
Son yıllarda Ayn el-Hilve, Suriye ve Irak’taki çalkantılı çatışmalardan ve kuzeydeki Trablusşam kentinde Lübnan ordusuyla yaşanan çatışmalardan kaçan cihatçıların sığındığı bir liman haline geldi.
Bu militanların çok azı Filistinli; çoğunluğu Lübnanlı ve Suriyeli. The Cradle’a konuşan birçok Lübnanlı siyasi parti için ironik olan, cihatçıların kamp çevresindeki sıkı güvenlik önlemlerine rağmen bugün de kampa sızmaya devam etmeleri. Lübnanlı askeri kaynaklar da ne kadar sıkı güvenlik önlemleri alırlarsa alsınlar insanların girişini engellemenin mümkün olmadığını doğruluyor.
Bu arada, kamplardaki Filistinli nüfus ‘yasal’ zulüm labirentine hapsolmuş durumda; Lübnanlı yetkililerin, istemeden de olsa Lübnan sınırları içinde kalıcı olarak yeniden yerleştirilmelerinin önünü açabileceği korkusuyla Filistinlilere vatandaşlık da dahil olmak üzere tam medeni haklar verme konusundaki isteksizliği bu durumu daha da kötüleştiriyor.
Nesillerdir Lübnan’da yaşayan Filistinlilere meşru haklar tanınması için yıllar boyunca çok sayıda yasa önerisi sunuldu fakat milletvekilleri bunları parlamentoda oylamaya sunmaya cesaret edemiyor. Hıristiyan siyasi partiler, kamplardaki Müslüman çoğunluk göz önüne alındığında, bu hakların verilmesinin Lübnan’ın demografik yapısını Müslümanlar lehine daha da değiştireceğinden korkuyor.
Kampların sınırlarının ötesinde, silahlı Filistinli gruplar başta güney olmak üzere Lübnan’ın dört bir yanındaki stratejik noktalarda varlıklarını sürdürmektedir. Bunlar arasında, savaşçıları Beyrut ile güney arasındaki kıyı şeridi boyunca uzanan Naameh üssünde stratejik olarak konumlanmış olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı (FHKC-GK) dikkat çekmektedir. Grup ayrıca Lübnan-Suriye sınırındaki Kusaya askeri üssünde de bulunmaktadır. Benzer şekilde, önde gelen El Fetih grubuna uzun süre muhalefet eden kurucu liderleri Said el-Murağa’nın onuruna Ebu Musa grubu olarak da bilinen Fetih el-İntifada da Suriye sınırı yakınlarında mevzilenmiş durumda.
Kamp çatışmalarında adalet ve düzen arayışı
Geçmişte bu Filistin askeri kampları, İsrail’in ilerleyişini püskürtmek ve Bekaa bölgesindeki Beyrut-Şam yolunu korumak için kilit noktalar olarak hizmet etti. Fakat bu üslerin etrafındaki sivil kentsel büyüme, Lübnan’ın kendi yerel direniş güçlerinin olgunlaşması ve İsrail’in Lübnan’a saldırma kabiliyetinin engellenmesi, bu üslerin varlığının devam etmesinin gerekliliği konusunda soru işaretleri yarattı. Bu gelişmeler Lübnanlı siyasetçilere Filistinli grupların görevden alınmasını talep etmek ve hatta onlara karşı askeri güç kullanma tehdidinde bulunmak için bir bahane sağladı.
Ayn el-Hilve’de şu anda hakim olan sükunete rağmen, tüm taraflar kampta kontrolün yeniden tesis edilmesinden önce yeni bir çatışma turunun patlak verebileceği konusunda uyarıyor. Bu arada, tüm Filistinli gruplardan oluşan ve Lübnan’ın resmi himayesine sahip olan Ortak Filistin Eylem Komitesi, nihai ateşkeste öngörülen mutabakatların uygulanması için çalışıyor.
Hükümet onaylı Lübnan-Filistin Diyalog Komitesi ile işbirliği içinde, çatışmanın fitilini ateşleyen El Fetih üyesi Tuğgeneral Armuşi’nin öldürülmesinden sorumlu olan zanlıları ve Lübnan yargı sistemi tarafından aranan diğer kişileri teslim etmek için çalışıyorlar.
El Fetih, Armuşi’nin öldürülmesinden bir grup cihatçıyı sorumlu tuttu ve Hamas ile cihatçılar arasındaki uzlaşmadan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi. Bu arada Hamas, kamptaki çatışmaların patlak vermesinden El Fetih liderleri arasındaki iç çekişmeleri sorumlu tutuyor.
Çatışmada İsrail’in parmağı mı var?
Filistin İslami Cihad (PIJ) kaynakları The Cradle’a, son olayların Filistin kamplarında İsrailli düşmana fayda sağlamak için fitne çıkarma planının bir parçası olduğunu bildirdi. Kaynaklar, İsraillilerin ve yerel ajanlarının Filistinlilerin geri dönüş hakkını baltalamak ve Filistin direnişinin silah cephaneliğini ortaya çıkarmaya yardımcı olmak için Filistinliler arası anlaşmazlıkları kullandığını söylüyor.
Bu kaynaklar ayrıca son çatışmaları, Batı’nın Filistin kamplarına bölgesel olarak hizmet veren ve eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde hayati operasyonları önemli ölçüde azalan BM ajansı UNRWA’ya mali desteği azaltma kararının sonuçlarına bağlıyor.
Lübnan’ın halihazırda karşı karşıya olduğu siyasi ve güvenlik sorunları, İşgal Altındaki Topraklarda İsraillilerle her gün yaşanan şiddetli çatışmalar, El Fetih-Hamas’ın Batı Şeria’yı kontrol etme mücadelesi, Suudi-İsrail normalleşme anlaşmasına ilişkin yaygın spekülasyonlar ve Filistin’deki çatışmaya ilişkin herhangi bir ‘resmi çözümün’ bulunmaması göz önüne alındığında, bu seferki çatışmaların büyük bir siyasi etkisi oldu.
Bu kritik olayların Lübnan’ın siyasi sahnesi üzerinde de kaçınılmaz olarak iç etkileri oldu. Kaostan yararlanan geleneksel sağcı Lübnanlı Hıristiyan gruplar, sadece Filistinli grupların silah cephaneliklerine karşı değil, aynı zamanda Lübnan direnişinin silahlarına karşı da muhalefetlerini yeniledi.
Geçtiğimiz hafta Lübnan ordusu Beyrut’un doğusundaki Hıristiyan kasabası Kahale bölgesinde Hizbullah’a ait devrilmiş bir kamyondaki mühimmata el koydu. Hizbullah üyeleri ile silahlı Hıristiyan sakinler arasında çıkan çatışmada iki kişi ölmüştü.
El Fetih içinden iyi bilgi sahibi bir kaynak The Cradle’a, dış aktörlerin El Fetih’i kışkırtmak ve itibarını zedelemek amacıyla cihatçı gruplara direktifler verdiğini söyledi.
Bu hesaplı manevranın, İsrail’in Lübnan’daki Filistin kamplarını istikrarsızlaştırma ve nihayetinde dağıtma hedefleriyle uyumlu kapsamlı bir planın parçası olduğu öne sürülüyor:
“2007 yılında Nahr al-Bared kampı cihatçı gruplar ve Lübnan ordusu arasındaki savaşın ardından yıkılmıştı. Bugün bunu tekrar yapmaya çalışıyorlar. El Fetih kampın güvenliği konusunda herkesten daha istekli. Ne var ki gerginliğin azaltılması için aranan kişilerin teslim edilmesi gerekiyor.”
Kampı dağıtmak için komplo
Daha da önemlisi, kamplardaki cihatçı grupların niyetleri yekpare değil. Ayn el-Hilve’de faaliyet gösteren El-Kaide’ye bağlı Usbat el-Ensar birkaç yıldır şiddet eylemlerine karışmıyor. Lübnanlı siyasi güçlerle asgari düzeyde ilişkilerini sürdüren örgüt, Hamas ile güçlü bir ilişkiye sahip.
Ebu Muhcen olarak da bilinen ve bu grubun fiili lideri olan Muhammed el-Saadi, 1990’ların ortalarında Sidon’da dört yargıcın öldürülmesiyle bağlantılı olarak Lübnan yargısı tarafından aranmasına rağmen gerilimin azaltılmasında önemli bir rol oynadı.
Mülteci kamplarında cihatçı grupların artan önemi, kampların teröristler için bir sığınak olduğu yönündeki söylemi güçlendirdiği için El Fetih ve diğer Filistinli gruplar tarafından şüpheyle karşılanıyor.
Bazı Filistinli cihatçı gruplar Armuşi’nin öldürülmesiyle herhangi bir bağlantıları olduğunu reddederek faillerin Lübnanlı cihatçılar olduğunu söylediler ki bu iddia The Cradle tarafından bağımsız olarak doğrulanamadı.
Ateşkes çabalarıyla yakından ilgilenen önemli bir isim olan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yakın bir kaynak The Cradle’a, Filistinlilerin geri dönüş hakkını baltalamak için mülteci kampını yok etme ve Lübnan ordusunu çatışmalara dahil etme planı olduğunu bildirdi.
Silahsızlanma tartışması
Cihatçılar ve El Fetih arasındaki çatışmaların doğrudan nedeni ne olursa olsun, bu çatışmaların sonuçları Lübnan’daki Filistinlilerin üzerinde her zaman bir karabulut gibi çöküyor. Son olaylar, söylemi Filistinlilerin haklarını güvence altına almaya ve silahlarını Lübnan’ın savunma stratejisine entegre etmeye yöneltmek yerine, hakları ile silahları arasında uzlaşmacı bir değiş tokuş yapılması çağrılarını yeniledi.
Pratikte, silahlar olmaksızın medeni haklar İsrail ve batılı müttefiklerini Filistinlilerin geri dönüş haklarından vazgeçtiklerine inanmaları için cesaretlendirebilir. Öte yandan, haklar olmadan ve bunları kapsamlı bir savunma stratejisi içinde organize etmeden silahlar, terörist grupların ve sağcı güçlerin Filistinlilere karşı kışkırtılmasına izin verir.
Lübnan direnişine yakın partiler için Filistinlilerin silahsızlandırılması talebi, Lübnan direnişinin silahsızlandırılması talebinin bir başlangıcı olarak görülüyor.
Kısa bir süre önce FHKC’nin bazı silahlarını Lübnan ordusuna teslim ettiği bildirildi. Fakat grubun önde gelen kaynakları The Cradle’a bu transferin eski silahları, özellikle de karadan karaya füze gruplarını içerdiğini doğruladı. Kaynaklar Filistinlilerin silahlarının teslim edilmesinin düşmanla çatışmayla ilgili bir konu olduğunu ve Filistinlilerin medeni haklarıyla ilgili bir takas olmadığını vurguluyor.
Ayn el-Hilve’nin direniş mirası
Çeşitli Filistinli grupların üyeleri The Cradle’a, İsrail’in yanı sıra giderek artan sayıda Arap ve bölge devletinin, Lübnan’daki Filistin varlığı da dahil olmak üzere önemli Batı Asya meselelerini etkilemeye çalıştığını söylüyor. Katar’ın cihatçılara verdiği mali destek buna bir örnek; Doha’nın bu yabancı militanlara verdiği maaşların El Fetih’in verdiği maaşlardan çok daha yüksek olduğunu söylüyorlar.
Filistin istihbarat direktörü Macid Farac’ın çatışmaların patlak vermesinden birkaç gün önce Beyrut’a gerçekleştirdiği ziyaretle ilgili şüpheler de ortaya atıldı. Ne var ki bu iddialar asılsızdır ve hiçbir güvenilir kaynak ziyaret ile sonrasında yaşanan kargaşa arasında bir bağlantı olduğunu doğrulamamaktadır.
Ayn el-Hilve direnişin önemli bir sembolü olmaya devam ediyor. İsrail ordusu 1982’de Beyrut’a girdiğinde, kamp saldırıya karşı dimdik ayakta kalmayı başarmış, İsrail askerlerini kararlılıkla engellemiş ve askerlere çok sayıda kayıp verdirmiştir.
Bugün El Fetih-cihatçı güç dinamikleri girdabında sıkışıp kalan pek çok kişi şu soruyu soruyor: İsrail’in tüm askeri gücü kampı yok edemezken, iç çatışmalar kampı yok edecek mi?