“İsrail lobisine göre, Corbyn’in hayatı boyunca yürüttüğü ırkçılık karşıtı kampanyalar ve Filistin mücadelesiyle olan dayanışması, onun siyasi anlamda yok edilmesini mutlak surette mecburi kılıyordu.”
Kit Klarenberg
Al Mayadeen English
12 Kasım 2023
Çeviri: Emre Köse – @emrekosesy
İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım saldırısı başladığından bu yana, dünya çapında milyonlarca insan Siyonistlerin katliamını protesto etmek için sokaklara döküldü. 15 Ekim’de Londra’da tahminen 150 bin kişi, başkentin merkezindeki önemli yerleri kapattı. Bu gösteri, eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn başta olmak üzere, siyasi figürler ve aktivistlerin bir dizi konuşmasıyla sonuçlandı.
İsrail lobisinin bakış açısına göre, Corbyn’in hayatı boyunca yürüttüğü ırkçılık karşıtı kampanyalar ve Filistin mücadelesiyle olan dayanışması, onun siyasi anlamda yok edilmesini mutlak surette mecburi kılıyordu. Böylece Siyonist casuslar, Corbyn’in liderliğini torpillemek, İşçi Partisi bünyesindeki destekçilerini itibarsızlaştırmak ve 2019 genel seçimlerinde ezici bir yenilgi almasını sağlamak için sahte bir “anti-Semitizm krizi” üreterek işe koyuldular.
Araştırmacı gazeteci Asa Winstanley’in kısa süre önce yayımlanan Weaponizing Anti-Semitism (Anti-Semitizmi Silaha Dönüştürmek) adlı kitabı, lobinin Corbyn’i ve İşçi Partisi bünyesindeki destekçilerini alaşağı etmek amacıyla yıllardır sürdürdüğü mücadeleyi gözler önüne seriyor. Winstanley’in atıfta bulunduğu kilit isimlerden biri, 2015-2019 yılları arasında İşçi Partisi milletvekili olan Ruth Smeeth. Winstanley şöyle yazıyor: “Kendini partisini sabote etmeye o kadar adamıştı ki, kampanyasının sonunda 2019’da kendi İşçi Partisi koltuğunu kaybetme pahasına olması onu pek de ilgilendirmiyordu.”
Smeeth, Yahudi mirasını her adımında koluna takarak çeşitli şekillerde tahribat yarattı. Ancak Corbyn’i ve Momentum aktivisti Marc Wadsworth ve Derby North milletvekili Chris Williamson gibi İşçi Partili figürleri antisemitik olarak karaladığı bu süre zarfında medyada yer aldığı pek çok programda, ana akım gazeteciler tarafından onun Siyonist lobi grubu Britain Israel Communications and Research Centre (BICOM) adına halkla ilişkiler ve kampanyalar direktörü olarak çalıştığı mazisinden hiç bahsedilmedi.
Smeeth’in milletvekili olduktan sonra BICOM’un önemli isimlerinden yüklü miktarda bağış aldığı düşünüldüğünde bu durum pek de önemsiz sayılmazdı. Daha eleştirel olan medya, 2011 yılında WikiLeaks tarafından yayımlanan çok sayıda diplomatik belgeden birinde neden “kesinlikle korunan” bir ABD elçilik muhbiri olarak adlandırıldığını da sorabilirdi. “Kesinlikle korunan” ifadesi, hassas ve gizli bir bilgi kaynağı anlamına geliyor. Şimdi ise Grayzone, Smeeth, Siyonist lobi ve Corbyn’e karşı yürütülen enformasyon savaşı arasında başka bağlar olduğunu ortaya koyuyor.
“Güvenilirlik eksikliği”
2018’in sonlarında, Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen ve kadrosunda İngiliz ordusu ve istihbaratından eski askerlerin bulunduğu Integrity Initiative’in (Dürüstlük Girişimi) iç işleyişine ilişkin belgeler internete sızmaya başladı. Bu belgeler, girişimin Çin ve Rusya gibi “hasım” devletleri ve Jeremy Corbyn de dahil olmak üzere solcu, savaş karşıtı figürleri lekelemek için devlet desteğiyle enformasyon savaşı operasyonları yürüttüğünü gösteriyordu.
İfşaatlar, Integrity Initiative’in ana yardım kuruluşu olan Institute for Statecraft’ın, resmi Twitter hesabını Corbyn’e ve İşçi Partisi’ne saldırmak için kullandığı için Corbyn’den kamuoyu önünde özür dilemek zorunda kaldığı anlamına geliyordu. Bu tür parti siyasi faaliyetleri Dışişleri Bakanlığı finansman kuralları uyarınca gayri meşrudur. Bu, buzdağının görünen kısmıydı ve girişimin İşçi Partisi liderinin altını oymaya dönük çok daha kapsamlı çabalarını maskeliyordu.
Sızdırılan belgeler arasında o sırada fark edilmeyen, Ruth Smeeth’in de yer aldığı bir Integrity Initiative etkinliği davet listesi de vardı. Belgenin kendisinden 6 Temmuz 2017’de düzenlenen toplantının maksadı anlaşılamamakla birlikte, muhtemel katılımcılar arasında parlamenterler, gazeteciler, yüksek rütbeli askeri yetkililer ve diğer aydınlar yer alıyordu.
Bu kompozisyon ve zamanlama göz önüne alındığında —Muhafazakârları iktidara getiren şok genel seçimden bir ay sonra değil, ancak anketörler ve uzmanlar evrensel olarak İşçi Partisi için acımasız bir yönlendirme öngördükten sonra çok daha düşük bir çoğunlukla— sonucun bir tartışma konusu olmaması pek akıl kârı değil.
Listedeki dört milletvekili arasında ilk sırada yer alan Smeeth, onlarca davetli arasında iletişim bilgileri verilmeyen tek isim olarak dikkat çekiyor. Bu gözden kaçma önemsiz bir anormallik olabilir ama Smeeth’in Institute for Statecraft Direktörü Daniel Lafayeedney ile önceden var olan bir ilişkisi olması çok daha muhtemel, yani onun tarafından özel olarak davet edilmiş olabilir.
İş ilişkileri nedeniyle bir zamanlar, Ocak 2007’de bir İngiliz yüksek mahkeme yargıcının “güvenilirliğinin olmadığını” iddia ettiği bir SAS gazisi olan Lafayeedney, “İsrail’de terörle mücadele” konulu yıllık Herzliya Konferansına katıldı. Resmi işi BICOM olarak belirtilmişti. Bu sırada Smeeth, halihazırda kuruluşun basın sorumlusuydu, bu da Lafayeedney’in katılımını onun ayarlamış olabileceğini düşündürüyor. Lafayeedney’in milletvekili olduğu dönemde Smeeth’e şahsen bağış yaptığını iddia ettiği, BICOM’un önemli kayda değer sağlayıcılarından Chaim Zabludowicz de hazır bulundu.
Lafayeedney’in BICOM ile nasıl bağlantılı hale geldiği açık değil. İnternetten silinen Herzliya Konferansı listesi dışında, kamuya açık alanda girişimdeki rolüne dair başka bir referans yok. Yine de Siyonist varlığın askeri ve istihbarat aygıtları içindeki üst düzey isimlerle olan bağlantıları o noktaya kadar iyi biliniyordu.
Lafayeedney, 2000’li yılların ortalarında Oxford Üniversitesi’nin şu anda feshedilmiş olan Pluscarden Küresel Terör ve İstihbarat Çalışmaları Programının yönetilmesine ve finanse edilmesine yardımcı oldu ve daha sonra bu programın danışma kurulunda görev aldı. İlk faaliyet yılında Yaakov Amidror, Isaac Ben-Israel ve Yoram Dinstein’ın konuşmacı olduğu etkinliklere ev sahipliği yaptı. İsrail ordusunda eski bir tümgeneral olan Amidror, İsrail askeri istihbaratının soruşturma dairesinin başkanlığını yapmış ve daha sonra Binyamin Netanyahu’nun danışmanı olmuş Siyonist bir şahin.
Ben-Israel, İsrail uzay ajansı başkanı olarak İran’a karşı çeşitli casusluk operasyonları başlatmış eski bir general. Dinstein ise 1970’lerde Uluslararası Af Örgütü’nün Tel Aviv şubesinin başındayken bu şubeyi gizlice İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın bir kanadına dönüştürmüş bir hukukçu.
“Müslüman zihniyeti”
Integrity Initiative skandalının temel bileşenlerinden biri de kuruluşun Avrupa ve Kuzey Amerika’da “kümeler” oluşturmasıydı. Gazeteciler, akademisyenler, uzmanlar, politikacılar ve güvenlik görevlilerinden oluşan bu gizli şebekeler, hükümet politikalarını ve kamuoyu algılarını etkilemek üzere durmaksızın kara propaganda yaydı. Tüm mensupları çevrim içi trollük sanatı konusunda resmi olarak eğitilmişti.
Girişime dair belgelerde adı geçen pek çok küme üyesi ve diğer şahıslar —özellikle de gazeteciler— Corbyn ve yakın danışmanı Seamus Milne’ye saldırma konusunda belirgin bir eğilime sahipti. Verdikleri mesajların ve karalamaların benzerliği ve zamanlaması, bir tür gizli koordinasyon olduğunu kuvvetle düşündürüyordu.
Smeeth’in bir küme mensubu olduğuna dair hiçbir işaret yok. Fakat davet edildiği Integrity Initiative etkinliğinden kısa bir süre sonra parlamentodaki İşçi Partisi’nin başkan yardımcısı oldu ve bu da Corbyn ile haftalık özel toplantılar yapmasını gerektirdi. Bu buluşmaların içeriği girişimin ve elbette ABD Büyükelçiliği’nin yoğun ilgisini çekmiş olmalı.
Integrity Initiative’in Corbyn tehdidini etkisiz hale getirmek için uzmanlardan ve içeriden yardım istediği, Oxford Brookes akademisyeni Glen O’Hara tarafından Institute for Statecraft’ın Londra’daki merkezinde yapılan “Corbynciler Kim ve Neye İnanıyorlar?” başlıklı gizli bir sunumla açıkça vurgulanmıştı. Bu sunum, sıkı İşçi Partisi destekçilerinin demografik nitelikleri ve partinin o zamanki liderini desteklemek için çeşitli gerekçeleri hakkında ayrıntılı bilgiler ve dökümler sunuyordu.
O’Hara ile kimliği bilinmeyen bir enstitü temsilcisi arasında bilgi edinme özgürlüğü yasaları kapsamında yayımlanan e-postalar, O’Hara’nın sunumunu 2018’in ilk haftalarına yerleştiriyor. Aynı yılın haziran ayında sızdırılan dosyalar, Lafayeedney’in isimsiz hedeflerle “temas kurmak” ve onlarla “ortak çıkarlar” temelinde “ilişki kurmak” amacıyla İsrail’e gittiğini gösteriyor.
Lafayeedney’in kiminle görüştüğü belirsiz. Bununla birlikte, turla ilgili konuşma notları, dinleyicilerinin “özellikle ilgi çekici” bulacağını düşündüğü “donanmalarımızı modern savaş için düşük maliyetle yapılandırmanın alternatif bir yolunu inceleyen bir konsept belgesi” sunduğunu gösteriyor. Bu da dinleyicilerinin Siyonist askeri ve istihbarat görevlilerinden oluştuğunu kuvvetle düşündürüyor.
Kendisi açıklıyor: “Silahlı kuvvetlerimizin modern savaşın tüm biçimlerinde etkinliğini artırmaya dönük çalışmalarımızın büyük kısmı, Savunma Bakanlığı ve silahlı kuvvetlerin en üst düzeylerine aktardığımız için elbette son derece hassas. Yapmaya çalıştığımız şey Kuvvetlerin her türlü silahla modern savaşta daha yetkin hale gelmesine yardımcı olmaktır… Özel ordu yedek birliklerinin [örneğin 77. Tugay] oluşturulmasına yardımcı olduk.”
Ardından Statecraft’ın İngiliz hükümeti adına “Müslüman cemaaetlerin radikalleşmesini ele alan” ve radikalleşmenin temel nedenini, yani Müslüman zihniyetini araştıran çalışmalarıyla övünüyor.
Bunlar arasında, genç Müslümanların “ordu tarafından verilen maceralı eğitimlere” tabi tutulduğu, İngiliz devletinin finanse ettiği bir program olan Shared Outcomes da yer alıyor. Bu çabanın, İngiliz hükümetinin son derece tartışmalı aşırıcılıkla mücadele programı olan Prevent’in bir bileşeni olduğu anlaşılıyor: “Radikalleşmeden hiç bahsetmiyoruz. Bu bir sosyal entegrasyon programıdır. Eğer radikalleşmeyle mücadele olarak nitelendirilseydi, kimse buna katılmazdı.”
Lafayeedney, Siyonist dinleyicilerine Integrity Initiative’i ve onu oluşturan kümeleri anlatmaya devam etti; bu kümeleri “dezenformasyon” sorununu “anlayan” ve “bununla mücadele etmeye istekli” tüm Avrupa ülkelerindeki insanlardan oluşan “ulusal ağlardan oluşan bir ağ” olarak adlandırdı. Organizasyonun “elbette İsrail’de böyle bir kümelenmeye ilgi olup olmadığını öğrenme niyetinde olduğunu” söyledi.
Lafayeedney’in İsrail’deki görüşmelerinden ne sonuç çıktığı bilinmiyor. Fakat kısa bir süre sonra Corbyn’in başbakan olma şansının altını oymaya yönelik kampanya hız kazandı. Smeeth, Integrity Initiative ve Britanya’daki İsrail lobisi, etkileri kesinlikle yıkıcı olan bu kurnazlığın merkezinde yer aldı. Sonuç olarak İşçi Partisi şu anda Keir Starmer tarafından yönetiliyor. Liderlik kampanyası kısmen BICOM’un icra kurulu üyesi Trevor Chinn tarafından finanse edildi.
Liderlik teklifi sırasında Starmer, “Siyonizmi koşulsuz desteklediğini” açıkladı ve o zamandan bu yana geçen yıllarda “Siyonizm karşıtlığının Yahudi karşıtlığı olduğu” şeklindeki ölümcül yalanı onaylayarak Tel Aviv’e olan derin yakınlığını defalarca açıkça ortaya koydu. Starmer, ayrıca partiyi sol eğilimli üyelerden neredeyse tamamen arındırdı ve yakın zamanda çeşitli “sorunlu” İşçi Partili parlamenterleri görevden almayı düşündüğü bildirildi.
Belki de bu nedenle Britanya’nın Filistin dayanışması ve savaş karşıtı hareketlerinin tarihinde ilk kez hiçbir İşçi Partisi milletvekili 15 Ekim protestosuna katılmadı.