David Rosenberg
Haaretz
10 Nisan 2024
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın salı günü Türkiye’nin İsrail’e ihracat ürünlerinin uzun bir listesini yasaklayacağını açıklaması, İsrail’e karşı yıllardır sürdürdüğü düşmanlıkla karşılaştırıldığında bile dramatik bir adımdır. Yasağın gerçekten uygulanacağını varsayarsak, İsrail ekonomisine sınırlı bir zarar verebilir, fakat Türk ekonomisi daha da fazla zarar görecektir. Dahası, bu adımın diğer ülkeler arasında bir eğilim yaratması da pek olası değil.
Gazze savaşına kadar geçen aylarda durum biraz düzelmiş olsa da, İsrail’in 2008-2009’da Gazze’ye düzenlediği ilk saldırıdan bu yana İsrail-Türkiye diplomatik ilişkileri en hafif tabirle gergindi. Ertesi yıl yaşanan Mavi Marmara olayından sonra durum daha da kötüleşmişti.
Son 15 yıldaki kısa süreli sıcak dönemlerde bile Erdoğan, sıcak ilişkiler için gerçek bir arzudan ziyade, ABD baskısı veya Ortadoğu’da değişen hizalanmalar gibi kısa vadeli jeopolitik hesaplara yanıt veriyor gibi görünüyor.
İsrailliler 1990’larda güzel bir dostluk olan ilişkinin sona ermesinden Erdoğan’ı ve onun İslamdan ilham alan dünya görüşünü sorumlu tutmak isteseler de gerçek şu ki Türk kamuoyu uzun zamandır İsrail’e (ve genel olarak Batıya) düşmanca yaklaşıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı İsrail’e ‘terör devleti’ dediğinde ve Binyamin Netanyahu’yu Adolf Hitler’le kıyasladığında, coşkulu bir izleyici kitlesine sahip oluyor.
Ne gariptir ki, Erdoğan İsrail’e hakaretler yağdırıp büyükelçisini geri çekerken bile ekonomik ilişkiler son 15 yılda büyümeye devam ediyordu. 2009 ve 2023 yılları arasında iki yönlü ticaret yaklaşık üç kat arttı. Merkezi İstatistik Bürosu rakamlarına göre, geçen yıl itibariyle Türkiye, İsrail’in ithal ettiği mallarda beşinci en büyük kaynak ve İsrail’in 10. en büyük ihracat pazarı oldu. Diplomatik ilişkilerin bozulmasıyla birlikte İsrailliler Türkiye’de tatil yapmayı bıraktı, fakat rekor sayıda kişi Türk havayollarıyla İstanbul’a uçarak aktarma yaptı. Sonuç olarak Türkiye, geçen yıl Ben-Gurion Uluslararası Havalimanı’ndan yapılan uçuşlarda en önde gelen destinasyon oldu.
Tüm bu yakın tarih, Türkiye’nin bu hafta aldığı, İsrail Gazze’de ateşkes ilan edene kadar İsrail’e 54 çeşit ürünün ihracatını derhal kısıtlama kararıyla bağlantılıdır.
İsrail’e şaplak atma zamanı
Erdoğan’ın yönetimi alışılmışın dışında ekonomi politikaları ile karakterize edildi, en ünlüsü de yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğu inancı; görünüşe göre, İslamın faiz alma ve ödeme yasağına dayanan bir görüş. Fakat İsrail’e karşı Erdoğan daha pragmatikti ve İsrail’den ticaret ve turizmin gelişmesine izin verdi. Hatta İsrail doğalgazını Türkiye’ye taşıyacak bir anlaşmadan bile bahsetti. Gazze konusundaki sert söylemlerine rağmen, Cumhurbaşkanının ihracat yasağı getirmesi altı ay gibi uzun bir süre aldı.
Öyle görünüyor ki Erdoğan’ın istediği olsaydı, siyaset ve ekonomi arasındaki duvarı ayakta tutabilirdi. Fakat kamuoyu bunu yapmasına izin vermedi. Partisi AKP geçen ay yapılan yerel seçimlerde hezimete uğradı ve Yeni Refah adlı İsrail karşıtı daha da radikal bir İslamcı partiye oy kaptırdı. Geçtiğimiz hafta sonu binlerce İslamcı protestocu İsrail ile ticareti sürdürdüğü için onu kınadı.
Fakat AKP’nin seçim kaybının arkasında sadece İslam yoktu. En az onun kadar Türkiye’nin ekonomisiyle de ilgiliydi. Büyüme yavaşlıyor ve enflasyon yıllık yüzde 70’e yaklaşan bir orana yükseldi. Erdoğan, enflasyonu körükleyenin aslında düşük faiz oranları olduğunu geç de olsa öğrendi ve (geçtiğimiz Mayıs ayındaki genel seçimleri kazandıktan sonra) kendisine faiz oranlarını yükseltmek ve seçmenler arasında popüler olmayan, uzun süredir ertelenen kemer sıkma politikalarını uygulamaktan başka seçenek bırakmadı. Gazze savaşı nedeniyle İsrail’i cezalandırmaya yönelik dramatik bir hamle ona kamuoyunda bir destek sağlayacaktır.
Ne yazık ki ihracat yasağı, İslami erdemin iyi ekonomiyle çeliştiğinin küçük de olsa bir başka örneğidir.
İsrail ile ticaret her zaman Türkiye’nin lehine olmuş, ticaret fazlası geçen yıl 3,9 milyar dolara ulaşmıştır. Bu, 2023 yılında 87 milyar dolara ulaşan kalıcı bir ticaret açığı veren bir ülke için artık karanlıkta kalacak olan nadir bir parlak noktaydı. Ayrıca İsrail, geçen yıl İsrail’e 726.000 ton mal satarak Türkiye’nin toplam ihracatının beşte birinden fazlasını gerçekleştiren Türk çelik üreticileri için önemli bir pazar. Yasağın ülkenin çelik ihracatı üzerinde önemli bir etkisi olması muhtemeldir.
Elbette İsrail de sadece Türk çeliğini değil Türk çimentosunu da kaybetmekten zarar görecektir.
Fakat zararın normal zamanlarda olabileceği kadar büyük olması pek olası değil: Her iki ürün de İsrail’in Batı Şeria’daki Filistinlilerin çalışmak üzere İsrail’e girişini yasaklaması nedeniyle zaten durgun olan inşaat sektöründe kullanılıyor. İsrail’in en büyük iki kategorisi olan rafine petrol ve plastik ihracatı (Türkiye ile ticaret kesinlikle teknoloji dışıdır), İsrail’in misilleme tehdidini sürdürmesi halinde muhtemelen zarar görecektir.
Tüm beklentilerin aksine İsrail yakında Gazze’de ateşkes sağlasa ve Türkiye ihracat yasağını kaldırsa bile ticari ilişkilerin yeniden ivme kazanması uzun zaman alacaktır. Yasak, Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin güvenilir bir ortak olmadığını bir kez daha gösterdi. Erdgoan’ın değişken mizacı nedeniyle bir gaz anlaşması olası değildi ama artık umutsuz. Hiç kimse, uyarıda bulunmadan ithalatı yasaklayabilecek bir ülkeye gaz ulaştırmak için maliyetli bir denizaltı boru hattı döşemeye yatırım yapmayacaktır.
Başka ülkeler de Türkiye’nin izinden gidebilir mi? Kamuoyu şu anda İsrail’in Gazze saldırısına karşı olsa bile Batı ve Çin’in bunu yapmayacağı neredeyse kesin. İsrail hala Batılı hükümetlerin Rusya ya da Çin kadar kolay yaptırım uygulayamayacağı bir müttefik olarak görülüyor. Çin ise prensip olarak siyaset ve ticaretin birbirine karıştırılmasından hoşlanmıyor.
İsrail’in ticaret yaptığı az sayıdaki Arap ülkesinin de Türkiye’nin izinden gitmesi pek olası değil. Mısır, tek büyük ithalatı olan İsrail gazına böylesine yıkıcı bir adım atamayacak kadar bağımlı. Birleşik Arap Emirlikleri İsrail’e siyasi, ekonomik ve askeri açıdan çok fazla yatırım yapmış durumda ve İsrail’in siyasete bulaşmadan iş yapılabilecek bir yer olarak tanınması siyasi tribünlere oynamak için yeterli değil. Ürdün sokakları İsrail karşıtı protestolarla alev alev yanıyor ve Ürdün enerji karşılığı su anlaşmasından çekildi ama krallık İsrail’le fazla iş yapmıyor. Yaptığı iş de (İsrail’den su ve doğal gaz ithal etmek) onsuz yapamayacağı ve alternatif kaynaklarının olmadığı türden malları içeriyor.
Erdoğan’ın hamlesi bu üç Arap ülkesinin liderlerini utanç verici bir duruma sokuyor. Onlar hiçbir şey yapmazken Erdoğan iyi bir mücadele veriyor ki bu Arap dünyasındaki protestocuların ortak temasıdır. Sonuç olarak, içlerinden biri ya da birkaçı, İsrail’e ihracatın yasaklanması gibi gerçekte var olmayan boş bir jest yapmaya itilebilir. Fakat Gazze uğruna gerçek bir fedakarlık yapacak tek ülke muhtemelen Türkiye olacaktır.