Ellen Isaacs
Counter Currents
24 Nisan 2023
Çeviri: Erman Çete – @ermancete
Ortadoğu petrolünün ana geçiş yolu Kızıldeniz’e kıyısı olan tüm Afrika Boynuzu ülkeleri gibi Sudan da birçok emperyalist ülke tarafından arzulanan bir ödül olmuştur. (Bölgenin arka plan özeti için bkz.) 75 yıldır ülke içinde büyük bir sol muhalefet olageldi. Şimdi bir başka askeri darbe gerçekleşti ve kitlesel protestolara yol açtı. Biz uluslararası ırkçılık karşıtları ve antikapitalistler, büyük insani maliyetleri olan bu büyük, cesur isyanların, her yerde ihtiyaç duyduğumuz ve uğruna çabaladığımız işçi yönetimindeki toplum türünü gerçekten getirme şansının ne olduğunu not etmeli, desteklemeli ve değerlendirmeliyiz.
Kısa bir tarihçe
Büyük fiyat artışları ve diğer adaletsizlikler nedeniyle aylarca süren ve şiddetle bastırılan protestoların ardından 30 yıldır iktidarda olan İslamcı diktatör Ömer El Beşir Aralık 2018’de devrildi. İktidar ordu tarafından ele geçirildi ama direniş devam etti, ülke çapında bir grev ve işçilerin ülkenin elektriğini kesme tehdidiyle sonuçlandı. Ordu 3 Haziran 2019’da 100’den fazla grevciyi katlederek protestocuların sayısını artırdı. Sonunda ordu, Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) adlı siyasi partiler koalisyonu olan muhalif sivillerle iktidarı paylaşmak üzere bir anlaşma imzaladı. ABD, Avrupa Birliği, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra Uluslararası Para Fonu (IMF) da bu kırılgan anlaşmayı destekleyerek özelleştirme, temel mallara yönelik sübvansiyonların kaldırılması ve para biriminin devalüasyonunu hayata geçirdi. Hayat pahalılığı bir yıl içinde yüzde 300 arttı.
Bu son koalisyon, General Abdülfettah El Burhan liderliğinde bir başka askeri darbenin gerçekleştiği 25 Ekim 2021 tarihine kadar sürdü. FFC tarafından atanan sivil başbakan Abdalla Hamdok, diğer sivil kabine üyeleriyle birlikte hapse atıldı ve protestoculara şiddetle saldırıldı. Fakat Hamdok orduya karşı düşmanca bir tutum içinde değildi ve IMF ile Dünya Bankası’nın politikalarıyla tamamen uyum içindeydi. Ordu ile tek anlaşmazlığı, Darfur’a karşı işlenen suçlar nedeniyle El Beşir’in cezai kovuşturmaya uğraması konusundaydı. ABD, Hamdok’un serbest bırakılmasını ve göstericilere yönelik şiddetin azaltılmasını talep etti ve hükümet de bunu kabul etti.
Birçok gücün piyonu
Sudan uzun zamandır birçok güçlü ülke tarafından değer verilen bir ganimet olmuştur. Son derece kısaltılmış bir özetle, Sudan 1898-1953 yılları arasında İngilizler tarafından yönetilmiş, ardından 1972 yılına kadar bir dizi rejim ve iç savaş geçirmiştir. O yıl imzalanan Addis Ababa Anlaşması ile sivil-asker çatışması sona erdi ve çok uluslu şirketler ile IMF tarafından finanse edilen buğday, şeker, pamuk ve altyapı geliştirme çalışmaları başladı. Ancak yolsuzluk ve verimsizlik sadece mali krizler getirdi ve uzun bir İslamcı yönetim dönemine yol açtı. 2011 yılında, çoğunluğu Müslüman Arap olan kuzey ile Arap olmayan Hıristiyan ve petrol zengini güney arasında uzun süredir devam eden acımasız çatışma, bağımsız Güney Sudan ülkesinin kurulmasıyla çözüldü.
Bugün pek çok dünya gücünün Sudan’da çıkarları bulunmaktadır. Üretilen günlük 156.000 varil petrolün büyük bir kısmı Güney Sudan’dan gelmekte, bunun bir kısmı kuzeydeki Hartum’da rafine edilmekte ve geri kalanının büyük bir kısmı da boru hattıyla Sudan üzerinden Çin’in en büyük müşteri olduğu limanlara gitmektedir. Çin’in de altyapıya büyük yatırımları var ve Sudan’ın Kızıldeniz limanlarını Kuşak ve Yol Girişimi için önemli görüyor. Rusya’nın kıyıda Sudan ordusu tarafından desteklenen bir deniz üssü var. İktidardaki generaller, İslamcıların Afrika’daki ABD elçiliklerini ve USS Cole’u bombalamasının ardından ülkenin ABD’nin terör listesinden çıkarılmasını istiyor. Bu amaçla Sudan kısa süre önce diğer dört Arap ülkesiyle birlikte İsrail ile bir anlaşma imzaladı. Mısır, Sudan ile birlikte Nil’in her iki ülkeye akışını sınırlayacak olan Etiyopya Rönesans Barajı’nın inşasını durdurmak istiyor ve Mısır diktatörü Sisi’ye karşı isyanı da cesaretlendirecek Sudan’daki protestolardan çekiniyor. AB, Hamdok tarafından vaat edilen Sudan’dan göçü durdurma konusunda endişeli. Sudan ordusu Yemen’de savaşmak üzere Suudi Arabistan’a ve Rusya destekli Libya Ulusal Ordusu güçlerine asker tedarik etti.
İki ay önce yeni bir büyükelçi atanana kadar 1996’dan beri Sudan’da büyükelçi bulunmadığı için ABD’nin Sudan politikası kargaşa içindeydi. Kısa bir süre önce Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Sudan’ı askeri darbeden hemen önce ve protestoculara yönelik baskılardan önce ziyaret etmiş, her ikisi de ABD’nin onayı olmadan gerçekleşmiştir. Bu durum, on altı yıl önce ABD’nin yeni Güney Sudan devletinin kurulmasında önemli bir aktör olduğu dönemden çok farklıdır. Yakın zamanda yıllık 700 milyon dolarlık yardımın askıya alınması bile bu kez Sudan’ın generallerini etkilemeye yetmedi. Gerçekten de pek çok alanda olduğu gibi ABD’nin etkisi Çin, Rusya ve diğer bölgesel aktörlere kıyasla azalıyor.
Muhalefetin uzun tarihi
İngiltere’den bağımsızlığını kazanmadan yıllar önce, sömürgecilik karşıtı Sudan Ulusal Kurtuluş Hareketi (SMNL), milliyetçi ve İslamcı partilerin yanı sıra öğrenciler ve işçiler tarafından kuruldu. SMNL, 1946 yılında Mısırlı ve İngiliz komünistler tarafından kurulan Sudan Komünist Partisi’nin (SCP) öncüsü oldu. Parti öğrencileri, çiftçileri ve sendikaları kadın hakları, okuryazarlık ve laiklik için örgütledi. SCP 1971’de Nimeri hükümetini devirmeye çalıştı, ardından baskı ve idamlarla yok edildi, fakat 1985-9 arasında yeniden ortaya çıktı. SCP, 1989 yılında laik demokratik bir anayasa ve İslam hukukunun yürürlükten kaldırılması için seçimlere katılmış ve 2007 yılında El Beşir rejimi altında hükümet karşıtı partilerin koalisyonu olan Ulusal Mutabakat Güçleri’ne katılmıştır.
SCP ayrıca mahallelerde direniş komitelerinin yanı sıra on yedi sendika ve Sudan Profesyoneller Derneğini (SPA) kurmaya başladı. Direniş komiteleri, sadece Kasım ayında en az 42 sivili öldüren, 500’den fazlasını yaralayan, yüzlercesini hapseden ve hatta hastanelere el koyan yeni askeri rejime karşı çıkmak için grevler, sivil itaatsizlik ve barikatlar kullandı. Ayaklanmaların talepleri askeri yönetimin reddedilmesi ve sivil bir devletin demokrasiye geçişi için siviller tarafından yönetilen bir geçiş hükümeti kurulmasıdır. SCP lideri Dr. Fathi al-Fadl ile yapılan ve Ocak ayında Türkçe Kaldıraç e-dergisinde yayınlanan bir röportaja göre SCP, etrafında geniş bir ittifak kurabileceği ulusal demokratik bir cephe oluşturmaya çalışmaktadır ve ana silahı kitlesel barışçıl protesto eylemlerinin yoğunlaştırılmasıdır.
Kazandıran bir strateji mi?
SCP’nin on yıllardır büyük bir rol oynadığı Sudan’daki uzun direnişin yiğitliği inkar edilemez. Ordunun kitlesel katliamlarına ve gözaltılarına rağmen hareket büyük ve militan kalmıştır. Fakat Sudanlı komünistlerin temel zayıflığı komünizm çağrısı yapmamak gibi görünüyor. 1930’lardan sonra SSCB’nin güdümüne giren pek çok parti gibi Sudanlı komünistlerin de ana hedefi Sovyetlerin düşmanı olan emperyalist güçlere karşı muhalefet etmek ve yerel liberal partilerle koalisyonlar kurarak nüfuzlarını artırmaktı. Görünüşe göre Sudan ve Moskova arasında nispeten az doğrudan temas olmasına rağmen, Sudanlılar kesinlikle Sovyet çizgisini takip eden Mısırlı komünistlerden büyük ölçüde etkilendi. İşçiler arasında Mısır’da olduğundan daha güçlü bir tabana sahip olmasına rağmen, SCP’nin işçi iktidarı ve komünist bir ekonomi için bir çağrısı yoktur. Son askeri darbeden önce, Ağustos 2021’de SCP, Başbakan Hamdok ile bir araya geldi ve toprak sahiplerinin haklarının korunması da dahil olmak üzere birçok anlaşma yaptı.
Kongo’dan Güney Afrika’ya geçen yüzyılın birçok silahlı ulusal bağımsızlık mücadelesinde ve Şili’de Allende ya da Brezilya’da Lula gibi birçok ‘sosyalistin’ seçilmesinde olduğu gibi, amaç işçi sınıfı tarafından yönetilen bir toplum kurmak değilse ve yöntem devleti kontrol etmeyi amaçlayan silahlı bir işçi kitlesini içermiyorsa, kapitalizmin güçleri hüküm sürmeye devam edecektir. Bu tür komünist devrimler sadece SSCB ve Çin’de gerçekleşmiş, bu ülkeler de birçok erken başarıya rağmen kapitalizme geri dönmüşlerdir. Dolayısıyla bunun kolay bir süreç olduğunu söyleyemeyiz, fakat hedeften vazgeçmek yerine, onların hatalarını analiz etmeli ve tüm işçilerin yaşam kalitesine öncelik veren eşitlikçi bir toplum hedefimize yaklaşmaya çalışmalıyız. Aksi takdirde, çoğu Sudanlı gibi sadece acımasız ve yoksul bir yaşam sürmekle kalmayacak, aynı zamanda faşizmin, iklim değişikliğinin ve savaşın dünya çapında işçileri yok edebilecek daha da kötüleşen sonuçlarıyla karşı karşıya kalacağız.
Yazıya güncelleme
İktidar söz verildiği gibi sivil bir hükümete devredilmediği için şu anda çatışmalar General El Burhan liderliğindeki düzenli ordu ile Korgeneral Hamdan liderliğindeki Hızlı Destek Güçleri arasında yaşanıyor. Şu anda en donanımlı güçlere sahip olan Hamdan, Birleşik Arap Emirlikleri ile Sudan altını sevkiyatı da dahil olmak üzere ticari anlaşmalar yaparak para kazanıyor. Ayrıca Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana Rusya’nın Wagner grubu için altın madeni çıkarma sözleşmesi var ve şu anda Rusya’nın yanı sıra Libyalı savaş lordu Halife Hifter’den de silah alıyor. Ordusu büyük ölçüde ABD tarafından finanse edilen Mısır, sınıra yakın üslerinden birini kuşatan Hamdan milislerine karşı çıkıyor ve düzenli ordunun yanında yer alıyor (NYT 4/23/03). Bir kaynağa göre Burhan, Etiyopya’ya karşı ABD destekli bir darbe girişimine büyük destek vermiş CIA tarafından da desteklenmektedir.
Bu arada SCP şu anda Radikal Değişim Güçleri (FRC) adı verilen ve askeri liderlerle herhangi bir bağlantıyı reddeden bir koalisyonun önde gelen üyesidir. “Devam eden şiddetin ve karşı şiddetin kurbanları devrimin devamı ve tam demokratik sivil iktidara ulaşılması için mücadele eden insanlardır…. Normal hayata dönüşün yolu, derhal ve kapsamlı bir ateşkesle, orduların ve milislerin şehirlerden ve köylerden çekilmesiyle ve şehirlerde ve kırsal alanlarda vatandaşların bir araya geldiği yerlerden uzak tutulmasıyla başlar.” Hala işçi sınıfı adına iktidarı ele geçirmek için mücadele etmenin gerekliliğini gören bir hareket yok gibi görünüyor.