Abdelbari Atwan – Rai Al-Youm
Çeviri: Emir Aşnas – @asnasemir
Mısır Dışişleri Bakanı’nın Suriye’yi destekleyen ve Amerikan ve Türk kuvvetlerinin Suriye’den çıkması gerektiğine dair sürpriz açıklamalarının arkasında ne var? Açıklamanın başarısız Putin-Erdoğan zirvesinden ve Cumhurbaşkanı Esad ile Kral II. Abdullah arasındaki telefon görüşmesinden sonra yapılmış olması bir tesadüf müydü? Sıradaki büyük sürpriz ne?
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmaları sırasında Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile bir araya gelmesinin, Suriye’nin krizden çıkmasına yardımcı olmak ve Arap ulusal güvenliği kapsamındaki konumunu ve önemini yeniden kazanması konularında ülkesi Mısır’ın aktif bir çaba göstereceğini vurgulamasının birçok anlamı vardır:
1- Suriye’nin Arap Birliği üyeliğine dönüşünün önündeki ana engel olan Mısır’ın bu engeli kaldırdığı düşünüldüğünde Suriye’nin Arap Birliği üyeliğini yeniden elde etmesi çok yakındır.
2- Mısır-Türkiye ilişkileri iyi değil; son dönemdeki ikili görüşmelere, siyasi ve diplomatik karşılıklı ziyaretlere rağmen iki taraf arasındaki uzlaşı hâlâ tökezliyor.
3- On yıllık Suriye krizinin başlangıcından bu yana ilk kez ve bu düzeyde gerçekleşen bu toplantı, Amerika’nın doğrudan veya dolaylı bir yeşil ışığı olmaksızın gerçekleşemezdi.
4- Doğru eksene yani Direniş eksenine mensup olmasının yanı sıra toprağında ve savaş alanlarındaki direnmesi ve önderliğinin sağlam duruşu sayesinde Suriye yönetimi, ambargoya, izolasyona ve zayıflatılmasına yönelik çabalara karşı koyarak zafer kazanan taraf olmuştur.
5- Özellikle Afganistan’daki yenilgi ve aşağılayıcı geri çekilme sonrasında Ortadoğu’daki Amerikan projesinin tümüyle çökmesi neticesinde Amerika’nın Suriye’nin doğusundan çekilmesi, kaçınılmaz olmuş ve yalnızca bir zaman meselesi haline gelmiştir.
6- Bu amaca ulaşmak için kullanılan yüz milyarlarca dolara rağmen, Suriye rejimini değiştirmeye yönelik tüm Amerikan ve Körfez girişimleri başarısızlığa uğramıştır.
7- Suriye’nin, Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı Interpol’deki üyeliğini yeniden elde etmesi, sadece yönetiminin meşruiyetini kalıcılaştırmakla kalmayıp, kendisine karşı suç işleyen savaş suçlularını yakalama, tutuklama ve yargı önüne çıkarma yetisi vermektedir.
8- Ürdün-Suriye ilişkilerindeki köklü değişiklik, iki ülke arasındaki Cabir sınır kapısının açılması ve on yıllık bir kopukluktan sonra iki ülke yöneticileri arasında telefon görüşmesi yapılması, esasen çoğu Şam ile diplomatik ilişkilerini restore etmiş olan Körfez ülkeleriyle transit ticaretin ve ihracatın önünde kapıların açılması ve Suriye’de yeniden imar “savaşının” başlaması anlamına gelmektedir.
Ürdün’den sonra Mısır’ın Suriye’ye yönelik bu siyasi ve diplomatik açılımının, bir hafta önce Rusya’da gerçekleştirilen Türk-Rus zirvesinin başarısızlığa uğramasından ve Kahire’yi ziyaret eden ABD temsilcilerinin –son olarak Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın- Mısır’daki insan hakları ihlalleri konusunu ortaya atması neticesinde Mısır ile ABD arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinin ardından gelmesi dikkat çekicidir.
Sözlerini özenle seçerek konuşan Mısırlı yetkililerin ve Dışişleri Bakanı Şükrü’nün doğrudan Türk ve Amerikan kuvvetlerine atıfta bulunarak Suriye’deki tüm yabancı güçlerin bu ülkeden çekilmesine ilişkin talebi, buna ilişkin hazırlıkların –hızlıca- yürütülmekte olduğu anlamına geliyor. Türk hükümetinin başta İdlib’ten tam çıkma ve terörist olarak sınıflandırılan silahlı grupların kontrolünü sona erdirme olmak üzere Soçi Anlaşması’ndaki taahhütlerinden vaz geçmesi üzerine Suriye Ordusunun İdlib bölgesini yeniden Suriye’nin egemenliği altına alma yönündeki hazırlıkları özellikle bu kapsamdadır.
Önümüzdeki Arap zirvesine ilişkin olarak en dikkat çekici haber, Suriye’nin son on yıldır Arap Birliğindeki “boş” koltuğuna Suriye temsilcisinin oturacak olmasıdır. Suriye’nin bir şansı da bu Arap Birliği toplantısının, tüm maliyetlerine karşın Suriye’yi hiçbir koşulda terk etmemek şeklindeki onurlu bir tutumu gösterebilen Cezayir gibi bir ülkede yapılacak olmasıdır.
İran akaryakıtının Suriye’nin Banyas limanı üzerinden Lübnan’a akması, işgal devleti İsrail’in himaye edilmesi amacıyla (ABD’ye ve Batıya) yalvarması, İran’ın ve müttefiklerinin füze gücünün yükselişi karşısında Amerikan parasının Bölgeye aktarılması, Filistin Direnişinin gerek “Özgürlük Tüneli Operasyonu”ndaki yaratıcılığında gerek “Kudüs Kılıcı”ndaki büyük zaferinde olduğu gibi akıl ve irade savaşında başarı göstermesi şeklindeki gelişmeler, ABD sonrası dönemdeki Ortadoğu’nun hızla belirginleştiğini göstermektedir.
Suriye, direnci, uzun vadeli stratejik yaklaşım gücü, yanan korların kontrol altına alma politikası sayesinde güçlü bir şekilde geri dönüyor; siyasi ve askeri zaferleriyle prestijini ve konumunu sökerek alıyor.