Suriye kuzeyindeki son duruma dair, Lübnan Al-Akhbar gazetesinin, biri Haseke diğeri Şam merkezli iki muhabirinin değerlendirmelerini Marbuta için hazırladık.
Çeviren: Emir Aşnas – @asnasemir
Kuzeyde Savaş İşaretleri ve Kürtler Şam ile İşbirliğine Hazır
Eyhem Mir’i, Al-Akhbar, 3 Kasım 2021
Kürt güçleri, gerektiğinde sahada kendileriyle koordinasyona hazır olduklarına dair Şam’a olumlu sinyaller göndermeye başladı.
Türkiye’nin bu yönde herhangi bir hamlesi konusunda ABD’nin pozisyonu belirsizliğini korurken ve her iki tarafta karşılıklı seferberlik devam ederken, Ankara’nın kuzey Suriye’de “Suriye Demokratik Güçleri-SDG”ye karşı yeni bir askeri harekât başlatmaya yakın olduğuna dair işaretler hızlanıyor. Alışılageldiği üzere, kendi varlığına karşı tehdidin görüldüğü her dönüm noktasında olduğu gibi, SDG kendi alanlarına yönelik herhangi bir yeni Türk “istilasını” önlemesi ve/veya geri püskürtmesi amacıyla Rusya’nın rolüne daha çok yaslanırken, buna paralel olarak Şam’a onunla “sahada koordinasyona” hazır olduğuna dair yeniden olumlu sinyaller göndermekte gecikmedi.
Haseke | Kendisine bağlı silahlı grupların SDF’ye karşı yeni operasyonlarının eşliğinde Türkiye’nin SDG’ye yönelik tehditlerinin yoğunlaşması neticesinde bu Örgütü hedefleyen yeni bir askeri harekâtın sıfır saatini bekleyen bir oldubitti haline dönüştüğü bir durumdayız. Bu koşullarda, geçmiş dönemde gündemden kalkan Kürt güçleri ile Şam arasındaki diyalogun etkinleştirilmesinden söz ediliyor. Bu husus, önde gelen Kürt liderlerden Aldar Halil’in, “Özerk Yönetim” ve Demokratik Birlik Partisi-PYD”nin “Cenevre veya diğer bir yere gitmeksizin Şam ile doğrudan diyaloğa hazır olduğu”, yanı sıra “Şam’ın, krizin, savaşın ve çatışmaların Suriye’deki demokratik sistem eksikliğinden kaynaklandığının farkına varmış olduğu” şeklindeki açıklamalarıyla da teyit edilmektedir. Kürtlerin bu açıklamaları Türkiye’nin 2019 Ekimindeki “Barış Pınarı” Harekâtı öncesindeki açıklamalarına çok benzemektedir. Bu harekât o dönemde Türkiye ile olan tüm sınır şeridine Suriye Ordusunun yerleşmesi ve SDG ile “Özerk Yönetim”in sınır şeridindeki şehir ve beldelerdeki askeri ve sivil otoritesinin muhafaza edilmesini öngören bir anlaşmaya yol açmıştı.
Suriye topraklarında yeni bir Türk “saldırısı”nın yakın zamanda başlayacağına dair haberlerin artmasıyla birlikte Kürt güçleri, Şam’a gerektiğinde onunla sahada koordinasyona hazırlanmak ve Türkiye ile hudut şeridinde Şam’ın sembolik askeri varlığından yararlanmak amacıyla Şam’a olumlu sinyaller göndermeye başladılar. Bu bağlamda, iletişim kanallarına aşina Suriyeli kaynaklar, Al-Akhbar’a “SDG’nin Rusya üzerinden Şam’la iletişim köprüsünü zaten restore ettiğini ve olumlu adımlar atmaya çalıştığını” doğruladılar. Bununla birlikte aynı kaynaklar, “SDG’nin Vaşington’a mutlak güvene dayanan ve ihtiyacı olduğunda Şam ve Moskova ile koordinasyona giden, yolun ortasında duran ve bocalayan/dalgalanan tutumlarının kesinlikle kabul edilemez” olduğunu vurgulayarak, “SDG’nin Amerikalılarla ittifakını sona erdirmesi ve etkin bir ulusal diyalog çerçevesinde Şam ile net bir anlaşmanın önünü açacak olumlu adımlar atması” çağrısında bulundular. Kaynaklar, “SDG’nin pozisyonlarında devam eden bu belirsizliğin/net olmamanın, Türklerin Kürtleri kovalamaları için sürekli bir bahane oluşturacağını ve Suriye’nin kuzeyindeki yeni şehir ve kasabaların kaderini tehdit edeceğini” düşünüyorlar.
Buna paralel olarak silahlı gruplar, birkaç gün içinde birkaç eksende ve cephede yeni bir askeri harekât başlatmaktan bahsederek medyada gerilimi tırmandırdılar. Silahlı grupların koordinasyon birimi, “Suriye Milli Ordusu” fraksiyonlarının kısa süre önce Halep’in kuzey kırsalındaki Afrin kentinde yaptıkları askeri geçit töreninden yararlanarak, bunun söz konusu operasyonun başlatılması çalışmaları kapsamında olduğunu belirtti. Yanı sıra bu kapsamda, “harekâtın Türkiye’nin hava, top ve füze desteği kapsamında seçkin Türk komando birliklerinin yanı sıra çeşitli fraksiyonlardan 40 bin savaşçı tarafından yürütüleceği” bilgisi sızdırıldı. Yine “saldırı planı” şu şekilde belirlendi: “Münbiç cephesi işgal cephesi olarak belirlenerek Tel Tamr, Tel Rıfat ve Ayn İsa kasabalarına hücum edilecek”. Bu arada Türk ordusunun Suriye Milli Ordusu’na yaklaşan askeri harekâta hazırlanması gerektiğini bildirmesi dikkat çekti.
Öte yandan, Kürt medyasının büyük kısmı, ABD Başkanı’nın eski Suriye temsilcisi James Jeffrey’in “Başkan Joe Biden’ın, Türkiye Cumhurbaşkanına kuzey ve doğu Suriye’de saldırılar başlatmasına yeşil ışık yakmadığını” belirten ve “Vaşington’un SDG ile ortaklıktan vazgeçemeyeceğini” vurgulayan açıklamalarına yer verdi.
SDG’ye yakın kaynaklar, güçlerine karşı geniş çaplı bir askeri operasyon başlatılması imkanının söz konusu olmadığını değerlendirerek, ileri sürülen askeri harekatla ilgili bilgilerin doğruluğuna/kesinliğine kuşkuyla bakıyorlar. Bununla birlikte Türkiye’nin insansız hava araçları kullanımını, hedeflerin vurulmasını ve SDG, SDK (Suriye Demokratik Konseyi-Meclisi) ve “Özerk Yönetim” liderlerine suikast girişimlerini yoğunlaştırmasını bekliyorlar. Kaynaklar, Türk istihbaratı tarafından izlenerek hedef alınmalarının önüne geçilmesi için, SDG’nin tüm sivil ve askeri teşkilatları ile “Özerk Yönetim”in liderlerine cep telefonu kullanımından kaçınmaları konusunda talimat verildiğini belirttiler.
Öte yandan Vaşington, Rusya’nın doğu Suriye’deki askeri varlığını genişletmesine ve ilk kez Suhoy uçağının geçen hafta Kamışlı Havalimanına inmesine dolaylı bir yanıt olarak yorumlanabilecek şekilde Haseke ve Deyrizor vilayetlerine yeni askeri takviyeler yaptı. Ayrıca, Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby, dün basına yaptığı açıklamalarda, Moskova’nın Suriye’nin doğusundaki Amerikan kuvvetlerinin konuşlanma noktalarının yakınlarına uçağını konuşlandırması hakkında yorum yapmayı reddetti ve “Vaşington’un dalaşmaların olmasını önlemek ve kasıtlı olmayan değerlendirme ve sonuçların olmaması için, Rus tarafı ile iletişim kanallarına sahip olduğuna” dikkat çekti.
Türkiye’nin Tırmandırma İhtimalleri: Yenilgi Hayaleti SDG’nin Peşinde
Mahmud Abdullatif, Al-Akhbar, 3 Kasım 2021
Şam | SDG, her ne kadar Suriye’nin kuzeyine yönelik yeni bir Türk askeri operasyonu hakkında dolaşan bilgileri çok önemli olarak değerlendirmemesine karşın, bu tür bir senaryoya karşı sahada bazı hazırlıklara başladı bile. Kürt kaynaklar, Al-Akhbar’a, SDG’nin Türkiye harekâtının başlaması halinde sahra hastanelerinin çalışmalarına destek olmak üzere Rakka şehrinden Ayn İsa şehrine 15 ambulans gönderdiğini, yanı sıra temas noktalarında Türk kuvvetlerinin çalışmasını engellemek amacıyla yakıldığında duman çıkartacak bir miktar lastik teker aktarılmasının konuşulduğunu belirttiler. Aynı kaynaklara göre, SDG’nin askeri yönetimi, Irak güçlerinin 2003 savaşında eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin rejiminin düşüşünden önce kullandığı bir askeri taktiği kullanarak cephede kullanmak üzere ham petrol taşıyabilir. Ancak bu yöntem aksatıcı olabilmekle beraber, ağır makineli tüfeklerle donatılmış dört çeker araçlara ve zırhlı araçların sürekliliği durumunda Türk hava saldırılarını engelleyemeyecektir. Ayrıca, güç dengesinin medyasında 40 bin Türk ve Suriyeli savaşçının yeni savaş turu için seferber edildiği belirtilen Ankara lehine olduğu göz önüne alındığında, SDG tarafından geçmiş dönemlerde oluşturulan tüneller ve mühendislik tahkimatları bir Türk saldırısını püskürtmek için yeterli olmayacaktır.
Kürt liderler, Türk Hava Kuvvetleri’nin gelecekteki herhangi bir savaşta fark yaratıcı bir role sahip olacağını kabul ederken, omuzdan ateşlemeli “Kobra” da dahil olmak üzere uçaksavar füzeleri elde edemediklerini ve uzun sürecek bir çatışma için yeterli miktarda anti-zırh füzelere (tanklar ve zırhlı araçlara karşı) sahip olmadıklarını kabul ediyorlar. Kaynaklar, bunun sebebinin Amerikalıların destek verdikleri yıllar boyunca SDG’nin bu tür silahları sağlamaktan sakınması olduğunu, defalarca talep etmelerine rağmen İŞİD’in hava kuvvetleri olmaması nedeniyle bu tür silahlara gerek olmadığını belirttiklerini, bunun da ABD’nin Türkiye’nin bu konudaki kaygılarını anlayışla karşıladığını gösterdiğini belirtiyorlar. Kürt birlikleri, Mart 2018’de düşmesinden önce Afrin şehri muharebelerinde tepelerden ve doğal yüksekliklerden yararlanmış olsa da, gelecek muharebe –hangi eksende olursa olsun- çok az tepenin olduğu düz arazilerde ovalarda olacağı için, Afrin’de olduğu gibi Türk helikopterlerini hedef almak için “RBG” füzeleri kullanma imkânı olmayacak.
Bu durum karşısında ve Ayn Al-Arab’ın olası Türk operasyonları haritasının dışında kalacağına dair Amerikan güvencesinin mevcut olmadığı göz önüne alınarak, SDG, Rusya’nın Kobani’nin güneydoğusundaki Al-İza’a bölgesi yakınında konuşlu kuvvetlerini kendisi için bir emniyet sübabı olarak orada tutacağına güveniyor. Aynı şey teorik olarak Ayn İsa, Tel Rıfat, Münbiç ve Tel Temr için de geçerlidir. Ancak Türklerin Rus (askeri) noktalarıyla çarpışmaktan kaçınması ve etrafında dolanarak onu şu veya bu şekilde kuşatması gibi sürprizler her an mümkündür. Rus ve Suriye kuvvetleri, Hama’nın kuzeyindeki Türk askeri noktalarına karşı bu taktiği kullanmışlardı. Buna göre “Astana Anlaşmaları çıktıları” kapsamında konuşlandırılmış bir dizi Türk gözlem noktası kuşatılmış, sonrasında Türk kuvvetleri oralarda boşuna kaldıktan sonra geri çekilmişti.
Her halükarda, dört yönlü bir süreçten bahsetmek -eğer bunlar doğruysa- abartılı gibi görünüyor. Seferberlik/tahkimat verileri ışığında Türkiye’nin “saldırısıyla” ilgili iki temel ihtimal var:
Birincisi öncelikle Ayn el-Arab’a (Kobani) giden yolları kontrol etmeye yönelik bir girişim olarak Ayn İsa’nın kuzeyindeki köylere doğru ilerlemek, daha sonra batıya doğru Kara Kuzak köprüsüne doğru yönelmek, böylece en önemlisi SDG kontrolündeki bölgeleri birbirinden ayırmak olan birtakım hedefleri gerçekleştirmek.
İkincisi ise, Türkiye’nin sahada ek yayılma/genişleme sağlamak amacıyla, Ras Al-Ayn güneydoğusu boyunca ve Haseke kırsalındaki Tel Temr kuzeyinde ilerlemek.
Ancak bu iki olasılıkta da -özellikle Rusya kuzeyde elde ettiklerini kaybetmekle ilgilenmediği için- beklenen sonuçlara ulaşmak yine de kesin değildir.